7 Ocak 2017 Cumartesi

Her şeyin çözümü vardır…





Geçenlerde televizyonda, birkaç yıl önce sinemalarda oynayan ve benim kaçırdığım bir filmi yakalayıp izleme şansım oldu: “Elizabeth / The Golden Age- Elizabeth / Altın Çağ”… Film bana göre, biraz ağır seyreden, fakat Cate Blanchett ve Clive Owen’ın çok güzel oyunculuk sergilediği, güzel bir tarih filmi… Görüntüleri de çok beğendim… Ben tarih filmlerini, eğer tarihi güzel bir şekilde yansıtıyorsa, çok severim… Tarih filmlerinden pek çok şey öğrenebilirsiniz dünyayla, insanlıkla ilgili olarak…
Bu filmde de beni düşündüren, hoşuma giden pek çok şey oldu… Ve film bittiğinde de, filmin güzel bir mesaj verdiğini düşünerek, bu yazıyı yazıp düşüncelerimi sizinle paylaşmaya karar verdim…

Film, 16. yüzyılda yaşamış olan, İngiltere kraliçesi I.Elizabeth dönemini anlatıyor… Konu Elizabeth etrafında dönüyor… İngiltere’de Tudor hanedanının son kraliçesi olan Elizabeth, 70 yıl gibi, o tarihler için çok uzun sayılabilecek bir süre yaşayıp, 45 yıl kadar İngiltere’yi yönetmiş… Elbette ki her hanedanlıkta olduğu gibi o dönemde de pek çok saray entrikaları olmuş…
Elizabeth’in en önemli özelliği ülkesinde İngiliz kilisesini kurmuş olması… Hristiyanlık o dönemde Katolik mezhebi ağırlıklı ve Hz. İsa adına olduğunu söyleyerek insanları katleden Engizisyon mahkemeleri de yine aynı dönemlere ait… Engizisyon mahkemeleri pek çok masum insanın işkence ve eziyetlerle din adına öldürülmesine neden olmuş… Elizabeth ve Elizabeth’in İngilteresi ise Protestan mezhebinde… Hristiyanlığın düşünce ve din özgürlüğünü savunan mezhebi… Bunları bilmeseniz bile filmde anlatılıyor… O dönemde İspanya, İngiltere ile birbirine düşman… Bunun öncelikle nedeni de İspanya’nın Katolik, İngiltere’nin Protestan ağırlıklı olması…

Yine o dönemlerde İspanya, kolonileşmesini sağlayan büyük bir donanmaya sahip. İngiltere de aynı şekilde… Ve denizlerde iki ülke birbirine rakip… 

Katolik mezhepte olan İspanya, o dönemde Protestanları Hristiyan olarak görmüyor ve Protestanlığa karşı… İspanya kralı II.Felipe de İngiltere Kraliçesi Elizabeth’i Hristiyanlığa karşı olarak görüyor Protestan olduğu için…

Tarihte, İspanya, Elizabeth’in tahtına rakip olan İskoçya kraliçesi Mary Stuart’ı Katolik olduğu için destekliyor ve hatta Elizabeth’e suikast gerçekleştirmesini sağlıyorlar… Ancak suikast başarısız oluyor ve İskoçya kraliçesi Mary Stuart vatana ihanetle suçlanarak idama mahkum ediliyor ve öldürülüyor. Katolik bir kraliçenin öldürülmesini gerekçe göstererek de İspanya İngiltere’ye savaş açıyor…
İspanya’nın donanması, İngiltere donanmasından çok daha güçlü, dünyada “Yenilmez Armada” olarak tanınıyor ve İngiltere için yenilgi kaçınılmaz görünüyor…

İşte şimdi, tarihin ve bu tarihin anlatıldığı filmin beni etkileyen bölümüne geliyoruz…
İngiltere sahillerine gelen donanma sayesinde savaş kazanılırsa, İngiltere kaybedecek ve din ve düşünce özgürlüğü bitecek… Elizabeth filmin bir sahnesinde bunu net söylüyor… Yani o savaş ve sonucu aslında tarihi bir dönüm noktası da…

Elizabeth’in zaman zaman danışmaya gittiği bir astrolog var… Elizabeth ona “doktor” diyor… O dönemlerin bilim adamı bu kişi ve bilge biri… Elizabeth savaşla ilgili de ona danışıyor… Bu bilge kişi Elizabeth’e bir gün iki büyük ülkenin karşı karşıya kalacağını ve birinin kaybedeceğini önceden söylemiş. Elizabeth hangisinin kaybedeceğini soruyor ona ama adam söylemiyor… Elizabeth, savaşın çok önemli olduğunun farkında, ve yenilgi riskinin büyük olduğunun da… “Peki diyor, ne önerirsin? Adam şöyle diyor Elizabeth’e: “Bir savaşta herkes farklı davranır… Kimisi korkar kaçar, kimisi saklanır, kimisi de bir şahin gibi süzülerek cesaretle aralarından geçer…” İşte adamın bu sözleri Elizabeth’de bir ışık yakıyor… Elizabeth kalkıp gidiyor, değişik bir strateji belirliyor ve savaşa çok cesur bir şekilde giriyor… Danışmanlarının Elizabeth’in daha geriye çekilmesini, hayatının tehlike altında olduğunu söylemesine rağmen atının üzerinde savaşıyor Elizabeth… 


Değişik bir taktikle, düşman donanmasını yakıyorlar… Bilge danışmanının bir cümlesi sayesinde aklına gelen fikirle, farklı bir strateji uyguluyor Elizabeth… İspanya’nın büyük donanması sahile çok yakın bir durumdayken yanıyor ve savaş İspanya’nın yenilgisiyle sona eriyor…  İngiltere din açısından Protestan ve özgür bir şekilde devam ediyor varlığını sürdürmeye…
Tarihi okuduğumuzda, imkansız gibi görünen pek çok durumun bambaşka bir şekilde sonuçlandığını görüyoruz… Çanakkale savaşı gibi… Kurtuluş Savaşı gibi… Silah ve insan sayısı açısından çok daha üstün oldukları halde işgal kuvvetlerinin savaşı kaybetmeleri ve Türkiye’nin Atatürk sayesinde zafer kazanması mucize değil mi? Ben zaten Atatürk’ü başlı başına mucize bir lider olarak görürüm… Ülkenin en umutsuz anlarında, Atatürk çok ileriyi görmüş, inanç ve vatan sevgisi ile ülkeyi felaketlerden zaferlere taşımış…

Atatürk’ün kazandığı zaferler sevginin ve inancın gücünün harika örnekleri değil mi…?
Yaşam eşsiz bir oyun alanı… Bu oyunu ışık ve sevgiyle oynarsanız, seçimlerinizi sevgiden, iyilikten yana kullanır ve yaşamın içinde sevgiyle, iyilikle, cesaretle, inançla hareket ederseniz, tüm hayatınızı harika bir şekilde istediğiniz gibi, mutlulukla oluşturabilir ve idare edebilirsiniz.

Bu oyunun içinde bazen olaylar insana karmaşık gelebiliyor. Öyle anlar olabiliyor ki, sanki yaşanan sorunun/durumun çözümü yokmuş ya da zormuş gibi gelebiliyor insana… Umutsuz bir durum gibi… Sanki çıkışı yok gibi… Oysa her durum, ışık ve sevgiyle, sezgilerle, akılla, zekayla, iyilikle, çabayla, inançla, cesaretle çözülebilir… Sadece gerçekten her şeyin çözümü olduğunu bilmek gerek… Ve çözüme inanmak ve onu aramak…

Ausey’in çok güzel bir sözü var: “Herhangi bir sıkıntıdan çıkış için her zaman en az bir seçenek vardır...”

Hayatınızda ne yaşarsanız yaşayın… Bilin ki imkansız yoktur… Tanrı’yla her şey mümkündür… I. Elizabeth kendi donanmasından çok daha üstün olan İspanyol donanmasını ve dolayısıyla kazanma olasılığı çok daha yüksek olan İspanya’yı cesaretiyle, inancıyla yenmiş, İspanyol Engizisyonunu topraklarına sokmamış, halkını büyük bir eziyet ve işkenceden kurtarmış…  Büyük bir lider olan, pek çok kişinin yüzyılın en büyük lideri olarak gördüğü Atatürk, ülkesini kazanılması imkansız gibi görünen bir savaşta, sevgisiyle, inancıyla, cesareti, zekası ve yılmaması ile zafere taşımış…
Şimdi eğer bu yazıyı okuyorsanız, yaşamınızda düzelmesini istediğiniz şeyler varsa, öncelikle imkansız kelimesini yaşamınızdan çıkararak başlayın işe…  Sonra da cesaretinizi, inancınızı, sevginizi, ışığınızı açın… Yükselin… Sevgide büyüyün… Parlayın… Ve neyse konu çözün…

Sevgiyle,

İpek Cihan Bilgin




İpek Cihan Bilgin’in web sitesi:

http://www.duygusalarinma.com/

http://icbakademi.com/




Blogtaki tüm yazıların yayın hakları saklıdır
(c) copyright İpek Cihan Bilgin












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder